Kültür Evreni, cilt.14, sa.48, ss.76-108, 2022 (AHCI)
Kurban herhangi bir suç dolayısıyla kutsala
sunulan bedel, işlenen suçtan muaf olma kefareti olarak tanımlanabilmektedir.
Suçun büyüklüğüne göre kefaret gereksiniminin belirlendiği ve bu kefaretin
korkudan doğduğu bilinmektedir. Kurban sunumu ilk çağlardan bu yana görülen
geleneksel yaptırımlardan biridir. Bu gereksinim öylesine büyüktür ki adını her
yıl muhakkak kutlanan “kurban bayramı” ritüeline dönüştürerek yüzyıllardır
yaşatmaktadır. Kurban mitiyle ilgili yapılan çalışmalarda “Totem ve Tabu”
kaynaklı olduğu ve ilk kurbanın “insan” olduğu görülmektedir. Kanlı sunulan bu
kurbanın avcı olan erkek tarafından tanrıya sunulduğu, bitkiyle uğraşan kadına
da kansız kurban sunumu nakledildiği araştırmalar göstermektedir. Kadının
kurban edilmesinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Hediye ve değiş tokuş
kültürünün uzantısı olarak görülen bu kurban ediminde kadın, tüm günahların ve
suçların sorumlusu olarak görülmüş ve günah keçisi ilan edilerek kurban
edilmiştir. Kadının arkaik işleyen bu sürece ilişkin bir bilgisi olmasa da
bilinçdışında bu günahları yerine geçme mekanizmasıyla kabul etmiş ve anlatılarında
sürekli kurban edilmek istenmiştir. Kurban edilmek istenme çaresizlik ve boyun
eğmeyle eşdeğerde bir tutum olarak görülmekte ve kadının mâdunluğunun
göstergesi olarak ifadelerde yer bulmaktadır.
Ağıt yakımında derin bir acının yansıtıldığı ve
kaybı kabullenmenin uzun süre gerçekleşmediği bilinmektedir. Kadının bu kayıp
karşısında kefaret ve yerine koyma çırpınışları ataerkinden gelen baskı sonucu
bilinçdışından yansıyan telafi yoludur. Kadının sevdiklerine ve toplum için
değerli görülen kimselere kurban olmak istemesi ağıt yakımlarında işlenmiş ve
kadın bu çırpınışta toplum içinde kendini fantastik kurban edişiyle nesne
durumundan kısa süreliğine özne durumuna getirmeyi başarmıştır. Kurban ediminin
ağıtlarda aktarım şekilleri kimliksel, sosyal, kültürel olarak görülmüş ve
ağıtlarda “kurban olurum” sözü üzerinden makale oluşturulmuştur. Kurban
meselesinin işlendiği ağıtlarda adak, adama veya bir özveriden öte anlamın
olduğu ve kadını ikincilleştirdiği, değerini düşürdüğü, güçten yoksun bıraktığı
görülmüştür.