5 th International Creation Congress In the Light of Sciences, Kütahya, Türkiye, 21 - 23 Ekim 2021, ss.12-13
En basit tanımıyla Canlı, hücresel
yapıda olan, metabolik faaliyetler gerçekleştirebilen, enerji ve enzim üretip
kullanabilen şeklinde ifade edilmektedir. Bu tanıma göre Virüsler hücresel
yapıya sahip olmadıklarından dolayı canlı olarak kabul edilmemektedir. Virüsler
hayatta kalabilmek için mutlaka bir canlı hücreye ihtiyaç duyarlar. Virüsler,
hücre zarı, sitoplazma, enzim, ATP enerjisi ve organelleri olmayan, sadece bir
protein kılıf içinde yer alan nükleer (DNA veya RNA) materyalden ibarettirler.
Her
koronavirüs, yaklaşık 30.000 RNA bazı içerir. Bu genetik bilgi, SARS-CoV-2
Virüsünün tüm özelliklerini belirler. Enfekte bir hücrede yeni koronavirüsler
kopyalanırken, bazen mutasyon adı verilen küçük kopyalama hataları da
oluşabilir. Aynı ayırt edici özelikteki kalıtsal mutasyonları içeren
koronavirüs grupları, o türün bir varyantı olarak adlandırılır. Yani
mutasyonlar ancak tür içi çeşitliliğe sebebiyet verirler. Bir türde yeterli
sayıda mutasyon birikimi olursa, o virüs türünün işlevlerinde bariz
farklılıklar ortaya çıkabilir. Bu soylara da suş denir. Bunlar da kesinlikle o
türün suşlarıdır. Yani A türünden farklı bir B türü asla meydana gelmez.
Covid-19’a neden olan ise SARS-CoV-2 olarak bilinen koronavirüs suşudur.
2019
Aralık ayından bugüne kadar Covid-19 pandemisi sırasında SARS-CoV-2'nin de
birçok varyantı ortaya çıktı ve belki de alfa’dan başlayan ve omega’ya kadar
devam edecek varyantlar meydana gelebilecektir. Bu varyantlardan bazılarının
salgını uzatabileceği, bulaşıcılığı artırabileceği veya aşıların etkisini
azaltabileceği vb. konularda değişikliğe sebep olabileceği düşünülmektedir.
Meydana gelen bunca mutasyonlara rağmen, hiçbir Virüs türü başka bir Virüs
türüne dönüşmemiştir. Ne kadar mutasyon gerçekleşirse gerçekleşsin, virüsler hiçbir
şekilde bir başka canlıya dönüşmemiştir. Hiçbir virüste sitoplazma, ATP, Enzim
ve organeller meydana gelmemiştir. Eğer söylendiği gibi bir evrim geçirme
olsaydı, bir virüs başka bir virüse ve akabinde virüsler prokaryot hücrelere
dönüşürdü. Ondan sonra da prokaryot hücreler de ökaryot hücrelere dönüşürdü.
Tarih boyunca bilinen tüm Virüs türleri aynı morfolojide ve aynı özellikte
kalmıştır. Virüsler ilk yaratıldıkları günden bugüne kadar içinde nükleer
materyal (DNA veya RNA) barındıran protein kılıfları ile kalmışlardır.
SARS-CoV-2
koronavirüsü dünyaya yayılırken ortaya çıkan yaklaşık 30 bin mutasyonla sadece
bu türün pek çok varyantlarını meydana getirmiştir. Gözlemlenen en önemli on
yedi değişinim içinde özellikle diken proteini yapısını etkileyerek bulaşıcılığı
artırdığı görülmüş, ancak bu türü başka türe dönüştürmemiştir. N501Y adlı
değişinimin virüsün akciğer hücreleri yüzeyindeki ACE2 proteinlerine daha güçlü
bağlanmasına yol açtığı görülmüş, ancak kesinlikle SARS-CoV-2 koronavirüsü
olarak yine aynı tür olarak kalmıştır. Benzer biçimde P681H adlı değişinim
virüsün insan hücrelerine girişini artırdığı görülmüş, ancak SARS-CoV-2
koronavirüsü aynı SARS-CoV-2 koronavirüs olarak kalmıştır. Yine diken
proteinindeki HV69/70 çifte silinme değişinimlerinin ise virüsün insan
bağışıklık sistemini ürettiği antikorlardan kaçabilmesine olanak verdiği
yönünde bulgular tespit edilmiş ancak yine SARS-CoV-2 koronavirüsü farklı bir
tür virüse dönüşmemiştir. Viral bir hastalık olan insan çiçeği hastalığının MÖ
10.000’li yıllarda Kuzeydoğu Afrika’da bulunduğu ve buradan ticaret
kervanlarıyla Orta Asya’ya taşındığına düşünülmektedir. Ayrıca Eski Mısır’a ait
olan ve MÖ 1.400’lere tarihlendirilen hiyeroglif tabletlerde çocuk felci
hastalığı resmedildiği görülmektedir. Milattan önce 1.000’li yıllara ait Eski
Yunan ve Mezopotamya kanunlarında da kuduz hastalığından bahsedildiği
bilinmektedir. Söz konusu bu üç virüs türünün sebebiyet verdiği hastalıklar
günümüzde de aynı belirtilerle bilinmektedir. Yani herhangi bir evrilme söz
konusu değildir.