24. Uluslararası Kamu Yönetimi Forumu, Tunceli, Türkiye, 16 - 18 Mayıs 2024, ss.343-344, (Özet Bildiri)
Devlet inşasının en temel unsuru insandır.
Beşeri faktör, devlette istikrar ve devamlılığı sağladığı gibi devletin sistemini
ve yönetim şeklini de belirler. Burada önemli olan devlette önemli görev ve
sorumlulukları alacak olan insanların merit özellikleri (liyakatli) olmakla
birlikte, farklı yönetim sistemleri içinde bu özelliklerin nasıl karşılık
bulduğu konusudur. Hiç şüphesiz, yönetim sistemlerinin dayandığı felsefi
düşünceler ve yönetsel yetkiyi kullanma biçimleri, ülkelerin tarihsel arka
planından bağımsız değildir. Dolayısıyla, konuyla ilgili her kelime ve kavramın
tarihsel geçmişiyle birlikte irdelenmesi gerekir. Bu çalışma kapsamında ele alınan
kavramlar incelendiğinde, demokrasi ve meritokrasinin köklerinin eskilere
dayandığı, etnokrasinin ise literatüre sonradan girdiği görülmektedir.
Meritokrasinin her ne kadar izlerine antik
dönemde rastlanılsa da modern anlamda ilk defa Michael Young tarafından 1958'de
kullanılmıştır. Meritokrasi, toplumda liyakatin ve yeteneğin ön plana çıktığı,
bireylerin sosyal konumları, faktörlerin adil ve şeffaf bir şekilde
değerlendirilmesiyle belirlenmesidir. Meritokrasinin amacı, her bir kesimin
adil bir ortamda gelişmesini ve eşitsizliğin en aza indirilmesidir. Dolayısıyla
meritokrasi, başarı bireyin çabası ve yetenekleriyle ölçülmekte ve her türlü
kayırmacılık ile ayrımcılığa karşı çıkan bir anlayıştır. Meritokrasi aynı
zamanda eşit fırsatlar altında eğitilen bireylerin kişisel çabalarının bir
sonucu olarak ortaya çıkan liyakat, bilgi, beceri ve başarının temsilcisidir. Bu
anlayış çerçevesinde, toplumsal dönüşümü destekleyen, adil bir başarı
dağılımını sürdürülebilir ve verimli bir toplum yapısı oluşturabileceğini savunmaktadır.
Demokrasi, kökenleri Atina kent devletleri
dönemine kadar uzanan bir kavramdır. Yaklaşık 2.500 yıllık geçmişi olan bu
kavram her dönem tartışılmış ve farklı biçimlerde yorumlanarak
geliştirilmiştir. Temelde, tüm vatandaşların toplumsal ve ekonomik statüleri
gözetilmeksizin eşit kabul edildiği ve belirli aralıklarla halkın seçtiği
temsilciler vasıtasıyla iradelerini yönetime yansıttıkları sistem olarak edilir.
Ancak, demokrasinin uzun tarihi geçmişi ve değişen şartlar, onu tek tip bir
kalıba sokmaya engeldir. Modern yönetim anlayışı, bu kavramların birbirleriyle
etkileşim içinde olduğu ve birlikte daha iyi, kaliteli, eşit, yaşanabilir,
adil, liyakatli, sürdürülebilir ve vatandaş odaklı anlayış sergilemesi ile
güçlenmektedir.
Etnokrasi ise tam anlamı ile demokratik
olmayan, kurucu-ayrıcalıklı sınıf, sonradan göç edenler sınıfı ve yerli halk
sınıfı gibi sınıfları olduğu, hakların ve ayrıcalıkların tahsisi etnik kimlikle
belirlendiği bir anlayıştır. Etnokraside devlet, etnik-devlet özelliği taşıyan ve
yerli halkın yurttaşlıktan mahrum bırakıldığı kısmi demokratik bir yapıya
sahiptir.
Meritokrasi özünde, liyakat ve yeteneğin
öncelikli olduğu bir sistem, demokrasi, halkın katılımı ve temsiliyeti ile
ifade edilebilirken, etnokrasi ise yönetimde etnik kimliklerin ve
ayrıcalıkların belirleyici olduğu bir sistemdir. Meritokrasi, demokrasiye
toplumda liyakatin yanında eşit şartlarda bireysel yeteneğin ön plana çıktığı adil
bir ortam oluşmasına zemin sağlamaktadır. Bu da demokrasinin temel prensipleri
olan eşitlik, özgürlük ve adalet gibi kavramları ile bütünleşmektedir. Çünkü
meritokrasi insanların sosyal ve ekonomik şartlarına bakmaksızın fırsat
eşitliği ve liyakate dayalı bir anlayışı savunmaktadır. Demokrasinin idealleri ile uyumlu bir şekilde,
herkesin potansiyelini en üst düzeye çıkarabileceği uygun imkânlar sağlamasına
fırsat tanımaktadır. Meritokrasi, demokrasi ile uyumlu bir biçimde
işleyebilecek, demokrasinin de meritokrasiye engel olduğu bir alan olmadan yönetim
anlayışı sağlıklı bir şeklide yürütülebilir. Ancak aynı uyumun meritokrasi ile
etnokrasi arasında olduğu söylenemez. Etnokrasi, özü itibari ile yönetimde
etnik kimlik ve ayrıcalığın ön planda olduğu bir anlayıştır. Bu durum,
meritokrasinin özünü oluşturan liyakat ve yeteneğin öne çıkmasına engel
oluşturmaktadır. Çünkü etnokraside, yönetim kademelerindeki pozisyonlar etnik
köken ya da aidiyet temelinde belirlendiğinden meritokrasi ilkesi ile uyuşmaz. Dolayısıyla,
etnokrasi, meritokrasinin ilke ve prensiplerine aykırı bir yapıya
sahiptir.
Sistemin ismi ne olursa olsun siyasallaşmış
yönetimlerde, birçok kamu çalışanı doğrudan seçilmiş yetkililere karşı
sorumluluk taşımaktadır. Ancak meritokratik yönetimlerde çalışanlar kamu
personeli ise kendi işine odaklanmakta ve siyasal iktidar ile çok yakın
ilişkide değildirler. Yönetimi de meritokrasi nepotizm, kronizm ve partizanlık
gibi kayırmacılıkların önüne geçerek toplumsal işleyişi sağlıklı bir şekilde
sürdürmeyi amaçlamaktadır. Bu yaklaşım, demokrasi ve etnokrasi perspektiflerinden
incelediğimizde demokratik ilkeler ile uyumlu bir şekilde işlev görmesiyle önem
kazmaktadır. Demokratik bir yapıda, liyakat ve yetenek temel alındığında,
halkın katılımı ve temsiliyeti güçlenir. Ancak, etnokratik sistemlerde, etnik
kimlik ve ayrıcalıklar öne çıktığı için meritokrasi ilkesi zayıflar. Dolayısıyla,
meritokrasinin demokrasi ve etnokrasi perspektiflerinden incelenmesi, kamu
yönetimindeki liyakat esaslı yaklaşımın toplumsal ve politik etkilerini
anlamamıza yardımcı olur.
Bu çalışmanın amacı, her yönetim
sisteminde tartışılan ve uygulanması en zor konulardan biri olan meritokrasinin
demokratik yönetim sistemlerindeki önemi ve konumuyla, söylemde öyle olmadığı
ifade edilse bile, eylemde belli bir elit veya etnik grubun yönetime hakim
olduğu durumu ifade eden etnokrasideki algısının karşılıklı incelenmesi ve
günümüz uygulamalarında örneklerle tartışılmasıdır. Çalışmada, demokratik
yönetim düzleminde meritokrasi ve etnokrasinin çatışan yönleri, bunların kamu
yönetimi ve kamu hizmeti sunumuna yansıması ile toplumsal yapıya olan etkilerinin
analitik olarak irdelenmesi hedeflenmektedir.
Çalışma nitel araştırma yöntemi teknikleri
ile; literatür taraması, kavramsal analiz ve karşılaştırmalı bir yaklaşım ile
ele alınacaktır. İlk olarak, meritokrasi, demokrasi ve etnokrasi kavramlarını
detaylı bir şekilde incelemek için literatür taraması yapılacaktır. Daha sonra,
bu kavramların pratikteki yansımaları, toplumsal, politik sonuçlarını analiz
etmek için kavramsal bir çerçeve oluşturulacaktır. Söz konusu kavramların
felsefik ve kuramsal boyutları da dikkate alınarak, uygulanabilirlik noktasına
karşılaşılan sorunlar analiz edilecektir. Son olarak, kamu yönetiminde liyakat
esaslı bir yaklaşımın gerekliliği ve demokratik yönetim idealine ulaşmadaki
rolü üzerinde durulacaktır.
Çalışma, kamu yönetimindeki yanlışlıkları
ve yozlaşmayı minimize etmek amacıyla liyakatin ve adil bir yönetimin temel
taşı olan meritokrasini önemini, bunun toplumsal refah düzeyine yapacağı katkı
ve kamu yönetimini işleyişine yönelik oluşmuş menfi algıları zamanla değişmesi
için yapılması gereken düzenlemelere önemli katkılar sağlayacaktır. Ayrıca,
demokratik ilkelerin güçlendirilmesi, toplumun her alanında ihtiyaç duyulan
niteliklere sahip bireylerin yetiştirilmesi ve hak etikleri konumlara gelmeyi
önceleyen toplumsal bir inancın oluşmasına katkı sağlayarak, her türlü
liyakatsizliğin önüne geçmek için öneriler sunulacaktır. Bu çerçevede çalışma, teori
ile pratiği birleştirerek, kamu yönetimi alanında somut ve etkili adımların
atılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
The most fundamental element of state
building is human beings. The human factor not only ensures the stability and
continuity of the state, but also determines the system and form of government.
What is important here is the merit characteristics of the people who will take
on important duties and responsibilities in the state, but how these
characteristics correspond in different administrative systems. The concepts
examined in this study are meritocracy, democracy and ethnocracy. Meritocracy
is a system in which merit and ability are prioritized in society and the
social position of individuals is determined by a fair and transparent
evaluation of factors. The aim of meritocracy is to ensure that each segment
develops in a fair environment and inequality is minimized. Democracy is a
concept whose origins date back to the Athenian city-states. This concept,
which has a history of approximately 2,500 years, has been discussed and
developed in different ways. Ethnocracy, on the other hand, is an understanding
that is not democratic in its full meaning, where there are classes such as the
founding-privileged class, the class of later immigrants and the class of
indigenous people, and the allocation of rights and privileges is determined by
ethnic identity, The aim of this study is to examine the importance and
position of meritocracy in democratic governance systems, which is one of the
most difficult issues discussed and implemented in every governance system, and
the perception of ethnocracy, which expresses the situation in which a certain
elite or ethnic group dominates the administration in action, even if it is
stated that this is not the case in rhetoric, and to discuss it with examples
in today's practices. The study will examine the interaction of these concepts
and their effects on public administration within the scope of qualitative
research methods, literature review and conceptual analysis.