THE JOURNAL OF INTERNATIONAL SOCIAL RESEARCH, cilt.13, sa.69, ss.721-728, 2020 (Hakemli Dergi)
Bu araştırma tarihi süreç içerisinde depremlerin toplum tarafından nasıl algılandıklarına yoğunlaşmaktadır. Rasyonel dünya
algısının gelişmediği dönemlerde insanlar depremleri doğaüstü güçlerle açıklama eğilimindeyken afetleri yaratıcıdan gelen uyarı, ceza
gibi metafizik süreçlerle açıklama eğiliminde olmuşlardır. İlkin mitolojik öğelerle açıklanan depremler semavi dinlerle beraber
genellikle metafizik bir boyutta algılanmıştır. Tehlikenin algılanma biçimi beraberinde daha mistik baş etme pratiklerini geliştirmiştir.
Hem Hristiyan hem de İslam kaynaklarında bunun birçok örneğine rastlanmaktadır. Aydınlanmayla beraber giderek rasyonelleşen
dünya algısı beraberinde depremleri amprik süreçlerle açıklama eğilimi oluşturdu. Özellikle 1755 Lizbon Depremi’nde yaşananlar
depremleri daha rasyonel biçimde algılama tartışmalarını körüklemiştir. Depremlerin ampirik düzeyde algılanma süreci beraberinde
teknokratik önlemleri geliştirmiştir. Bu bağlamda sismik aktiviteleri ölçmek üzere dünyanın dört bir yanına ölçekler yerleştirilmiş,
fiziksel yapıyı güçlendirecek mühendislik hizmetleri ile deprem zararları azaltılmaya çalışılmıştır. Fakat bu önlemlerin tek başına
yeterli olmadığı, kayıp ve zararlara yol açan faktörlerin sosyal ve ekonomik süreçlerle oluştuğuna dair tartışmalar, beraberinde zarar
görebilirlik yaklaşımını geliştirmiştir. Özellikle sosyal bilimcilerin de tartışmaya dahil olmasıyla savunma hattı doğadan, toplumsal
alana çekilmiştir. Günümüzde zarar görebilirlik tartışmaları özellikle sosyal ve ekonomik açıdan kırılgan olan varlık ve gruplara dikkat
çekmektedir. Bu araştırma genel olarak deprem algısındaki bu düşünsel dönüşüm süreçlerinin izlerini takip etmiştir.