II. International Congress on Economics and Administrative Sciences, Bingöl, Türkiye, 19 - 20 Ocak 2023, ss.311-312
II. Dünya Savaşı’nda nükleer silahların kullanılması neticesinde ortaya çıkan tahribat, nükleer teknolojiyi
savaş sonrası dönemde uluslararası politikanın önemli gündem maddelerinden biri haline getirmiştir. Nükleer
teknolojinin muhtelif alanlarda (tarım sektöründe, enerji üretiminde, nükleer tıp alanında, uzay
çalışmalarında) barışçıl amaçlarla kullanılması ancak silaha dönüştürülmemesi konusunda uluslararası
girişimler hız kazanmıştır. Nitekim 1969 yılında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması bu
girişimlerin somut bir örneği olarak ortaya çıkmıştır. Bu antlaşma nükleer silah sahibi ülkelerin- Rusya, ABD,
Çin, Fransa, İngiltere elindeki silahlara meşruiyet sağlarken, bu ülkelerin dışındaki aktörlerin ise yalnızca
barışçıl amaçlarla nükleer teknolojiye erişiminin önünü açmıştır. Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi
rejimi zamanla hem farklı alanlara yayılmış hem de daha derinlik kazanmıştır. ABD Başkanı Barack Obama
döneminde ‘dünyadaki tüm nükleer silahların ortadan kaldırılması’ (Global Zero) hedefi, nükleer
silahsızlanma politikaları açısından önemli bir girişim olmuştur. 2017 yılında görüşmelerine başlanılan ve 22
Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması ise nükleer silahların
tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik şimdiye kadarki en önemli gelişmeyi ifade etmektedir. Rusya’nın
Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırısı sonrasında nükleer silahların bir tehdit unsuru olarak kullanılması, nükleer
güvenliği yeniden en önemli gündem maddelerinden biri haline getirmiştir. Sovyetleri Birliği’nin
yıkılmasından sonra elindeki nükleer silahları teslim etmesi ve nükleer teknolojiyi barışçıl amaçlar dışında
kullanmaması taahhüdüne karşılık kendisine güvence verilen Ukrayna’ya, bizzat güvence veren taraflardan
biri olan Rusya’nın saldırı düzenlemesi nükleer silahların varlığını daha tartışmalı hale getirmiştir. Bu
çalışmada Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşmasının, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejimi
üzerindeki etkileri tartışılacaktır. Antlaşma, nükleer teknolojinin yalnızca barışçıl amaçlarla kullanılabilmesi
ve nükleer silahların bu silaha sahip olmayan ülkelere yönelik bir tehdit unsuru olmaktan çıkarılması için bir
fırsat olarak değerlendirilecektir. Antlaşmanın mevcut nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejiminini
zayıflatacağını iddia eden ve bu antlaşmayı rejim için bir tehdit olarak gören ülkelerin, nükleer silah sahibi
ülkeler olması bir imtiyazın kaybedilme endişesinin ağır bastığını göstermektedir. Halihazırda nükleer silah
sahibi olan ülkelerin antlaşmayı imzalamaya yanaşmamaları, her ne kadar antlaşmanın etkisini zayıflatsa da
uluslararası kamuoyundan alınan ciddi destek gözardı edilmemelidir. Ellerindeki nükleer silahların eskisi gibi
‘meşru’ görülmeyeceğinden endişe eden ülkelerin bu antlaşmayı bir tehdit olarak değerlendirmesi olağan
karşılanmalıdır.
Abstract
The destruction caused by the use of nuclear weapons in World War II has made nuclear technology one of
the important agenda items of international politics in the post-war period. International initiatives have
gained momentum in the peaceful use of nuclear technology in various fields (agriculture, energy production,
nuclear medicine, space studies) but not turning it into a weapon. As a matter of fact, the Non-Proliferation
Treaty of 1969 emerged as a concrete example of these initiatives. While this treaty provided legitimacy for
the weapons in the hands of nuclear weapon countries- Russia, USA, China, France, England- it paved the
way for actors outside of these countries to access nuclear technology only for peaceful purposes. The nuclear
non-proliferation regime has spread over time and gained more depth. The goal of "eliminating all nuclear
weapons in the world" (Global Zero) during the period of US President Barack Obama has been an important
initiative in terms of nuclear disarmament policies. The Treaty on the Prohibition of Nuclear Weapons, the
negotiations of which began in 2017 and entered into force on January 22, 2021, represents the most
important development to date towards the complete elimination of nuclear weapons. The use of nuclear
weapons as a threat after Russia's attack on Ukraine in February 2022 has made nuclear security one of the
most important agenda items again. After the collapse of the Soviet Union, Russia's attack on Ukraine, which
was given assurances in return for delivering its nuclear weapons and not using nuclear technology for nonpeaceful purposes, made the existence of nuclear weapons more controversial. In this study, the effects of the
Nuclear Weapons Prohibition Treaty on the nuclear non-proliferation regime will be discussed. The Treaty
will be evaluated as an opportunity to use nuclear technology only for peaceful purposes and to remove
nuclear weapons from being a threat to countries that do not have these weapons. The fact that the countries
claiming that the treaty will weaken the existing nuclear non-proliferation regime and see this treaty as a threat
to the regime are the countries that have nuclear weapons, which shows that the fear of losing a privilege
outweighs. Although the refusal of the countries that already have nuclear weapons to sign the treaty weakens
the effect of the treaty, the serious support received from the international public should not be ignored. It
should be considered normal for countries that are worried that their nuclear weapons will not be seen as
"legitimate" as in the past, to consider this treaty as a threat.