XIX. Türk Tarih Kongresi, Ankara, Türkiye, 3 - 07 Ekim 2022, ss.329-330
Balkan
uluslarının eski efendilerine karşı savaş çığırtkanlıklarını yüksek perdeden
seslendirmeleri, İtalya’nın 1880 tarihinden itibaren Trablusgarp’a yönelik
sömürge iştahını kabartmasına sebep olmuştur. XIX. yüzyılın son çeyreğinde
başlayan bloklaşmanın XX. Yüzyıldaki anahtar devleti haline gelen İtalya, bu
özgüvenle birlikte Balkanlardaki siyasi ve askeri tansiyonun yükselmesini de
fırsat bilerek, Osmanlı Devleti’nin Batı Afrika’daki son toprak parçasını işgal
etmiştir. İçinde bulunulan durum nedeniyle İstanbul, İtalya’nın devletlerarası
hukuka aykırı bu askeri densizliğini sadece protesto etmiştir. Dönem siyasi hareketinin
arkasındaki İttihatçı ruh ise kendi kuruluş misyonuyla münasip bir manevrayı
Trablusgarp’ta sergilemiştir. Ancak Balkan devletlerine karşı yürütülen savaşın
hezimetle sonuçlanması mezkûr mücadeleyi akim bırakmıştır. 1911 yılından
itibaren İtalyanlara karşı çok çetin çelimsizliklere rağmen kişisel özveri ve
feragatlerle sürdürülen hem Trablusgarp savunusunun hem de bu mücadele
üzerinden kurgulanan Batı Afrika ile sınırlı Türk-Arap İmparatorluğu hayalinin
de sonunu getirmiştir. Diğer taraftan aynı çığırtkanlık, Trablusgarp’ı üç buçuk
asırlık hamisinin muhafızlığından da mahrum bırakmıştır.
Uşi
antlaşması, XVI. Yüzyılın ikinci yarısında kurulan Osmanlı/Trablus arasındaki hami-mahmi
işbirliğini sona erdirmiş ve İtalya/Trablus arasında sömürgeci-sömürülen
ilişkisinin başlatmıştır. Ancak bu ilişkinin sükûnetle tesis edilmesi için
İtalyanlar 20 yıl kadar beklemek zorunda kalmışlardır. Antlaşmadaki bazı
maddelerin muğlaklığından kaynaklı olarak mücadele 1917 yılına kadar devam
etmiş, bölge tam anlamıyla İtalyanlara 1932’de teslim olmuştur.
Uşi
antlaşmasının öncesinde ve sonrasında sahada aktif olarak görev alanlardan biriside
Cebeli Garb Mebusu Süleyman Baruni’dir. 1911’de başlayan vatan savunusunda
görev alan Süleyman Baruni, Uşi Antlaşması sonrasında da mücadelesini hem
siyasi hem de askeri arenada sürdürmüştür. Taht-ı idaresinde bir hükümet-i
müstakile teşkil etmiş olan Süleyman Baruni, mücadelesinin sürdürülebilirliğini
temin eden maddi ve manevi kaynakların tükenmesinden dolayı ya izmihlal ya da
muhtari bir yönetim arasında tercihe zorlanmıştır. Dönem koşulları
muvacehesinde ikinci seçeneği tercih eden Süleyman Baruni Paşa, bazı çevrelerce
İtalya’dan rüşvet karşılığından böyle bir karar verdiği şeklinde ithamlara
maruz bırakılmıştır.
Çalışmanın
sıhhati, Süleyman Baruni ile yapılan mülakata atfen “Baruni’nin Hatıratı”
adıyla yayımlanmış eser ve dönem vesikalarının değerlendirilmesiyle sağlanmaya
çalışılmıştır. Dolayısıyla çalışmada ana kaynak Baruni’nin hatıratı olmuş ve
Osmanlı arşivine yansıyan vesikalar başta olmak üzere bölge ve kişiyle ilgili
kaleme alınan birincil ve ikincil kaynaklar kullanılmıştır.