Grafiker Yayınları, Ankara, 2024
Edebiyat
ve küreselleşme kavramlarının bir arada kullanılması, başta yadırgatıcı
gelebilir. Edebiyat gibi varlığını dile, yani ulusal olana borçlu bir sanatın
ulusalı aşmayı hedefleyen küreselleşmeyle yolunun kesişmesi mümkün müdür? Ulusu
inşa eden dil ve dolayısıyla edebiyat, artık ulusu aşma çabalarına mı hizmet
etmektedir? Bauman’ın tabiriyle küreselleşmenin
günahlarıyla ve sevaplarıyla “dünyanın inatçı alın yazısına” dönüştüğü
son dönemlerde, bu tür sorular daha fazla sorulmaya başlandı. Çünkü adı küresel edebiyatla anılan bir edebiyatçı profili
oluştu. Nitekim Nobel başta olmak üzere prestijli pek çok ödülü kazananlar
listesinde onların ismi başlarda sayılıyor. Bugünlerde, çoğu ABD, İngiltere,
Kanada, Almanya, Fransa gibi Batı kapitalizminin merkezi ülkelerinde yaşıyor,
başta İngilizce olmak üzere Batı dillerinde yazıyor, kendi ana dilinde yazanlar
ise eserlerini beş altı dile çevirtip aynı anda yayımlatıyor. Böylece küresel
edebiyat ekosisteminin ayrılmaz bir parçası oluyor, bu isimler. Küresel
edebiyatçılar kataloğunda; Orhan Pamuk, Haruki Murakami, Kazuo Ishiguro,
Roberto Bolano, Elif Şafak, Chimamanda Ngozi Adichie, Abdulrazak Gurnah, Salman
Rüşdi, Amin Maalouf, Dan Brown, Mohsin Hamid, Margaret Atwood, Elena Ferrante,
Khaled Hosseini, Nedim Gürsel, Amir
Ahmadi Arian ve Marjan Kamali akla ilk gelenler. Son tahlilde bu
edebiyatçıların etrafında elbette okurun, metnin, yayıncının da desteğiyle nur
topu gibi bir tür/akım/janr/eğilim doğuyor: Küresel Edebiyat!