Akademik Bakış, sa.66, ss.24-34, 2018 (Hakemli Dergi)
Sylvia Plath ve Anne Sexton’ın şiirlerinin inter-kontekstüel katmanlarına, vezinsel ve düzyazınsal dışavurum ve bakış açılarıyla ilintili sosyo-politik içerik ve bağlamlara yönelik yapılabilecek derinlikli bakış ve incelemeler, bu edebi kişiliklerin yaşantılarının doğru bir biçimde anlaşılmasının bir koşulu olarak varoluşsal bir perspektif benimsemeyi gerektirir; Bu yazarların dünyasında en geniş biçimi ile deneyimlenilen, kişisel dönüşümlere, ürkütütücü bunalımlara, siyasi çekişmelere, kimlik arayışına, ölümü arzu etmeye, kimlik kaybına, yeni bir kimlik oluşturmaya ve bitip tükenmek bilmeyen intihar arayışlarına yol açan varoluşsal kriz problematiğinin aydınlatılabilmesi için eserlerinin daha iyi bir biçimde anlaşılması ve derinlemesine yorumlanmasında yarar vardır. İtirafçı Şiir geleneğinin en iyi biçimde temsil edildiği bu tür şiirsel dışavurumlar, 1950’lerde zevk-düşküncü yaşam biçimlerinin yansıtıldığı dönemin Amerikan toplumunu karakterize eden konjonktürel ortamlar ve özgün sosyopolitik bağlamlardan ötürü güçlenen tüketimci-menşeili kültürlere ve yaşam tarzlarına bir tepki olarak ortaya çıkmış ve sanatsal imgelem içinde yer bularak popular hale gelmiştir
Any deep insight into the inter-contextual layers of the poetry of Sylvia Plath and Anne Sexton and the assigned socio-political contexts related to their poetic and prosodic outputs and outlooks has entailed an existential perspective for an adequate understanding and in-depth interpretation of them in order to shed light on the issue of existential crisis, which manifested itself in the broadest sense in the life of these literary figures, and which gave way to personal transformations, cataclysmic life crisis, political motives of contention, self-identification, longing and yearning for death, loss of identity, search for building a new identity and indomitable motives for committing suicide. This type of poetic output which can best be described as confessional has become popular in the 1950s in artistic imagination in response to consumer-oriented cultures and life styles reflective of luxurious conformity, and which flourished due to conjunctural milieus and peculiar socio-political contexts in the American society of the period.