Şarkiyat İlmî Araştırmalar Dergisi, cilt.15, sa.02, ss.522-542, 2023 (Hakemli Dergi)
Hadis usûlcüleri
kesin/yakînî bilgi içermesinden dolayı mütevâtir haberler meselesini
derinlemesine ele almamışlardır. Buna karşılık fıkıh usûlcüleri mütevâtir haber
meselesini ilmî açıdan tüm detaylarıyla birlikte ele almışlardır. Hadis
âlimlerinin bu meseleye yeterince yer vermemesi, mütevâtir konusunu hadis usûlü
konusu olarak görmemelerinden dolayıdır. Ancak gayeleri delillerden kural elde
etmek olan fıkıh usûlcülerinin erken dönemden itibaren mütevâtir haberin
epistemolojik değeri üzerinde ayrıntılı olarak durmuş olmaları, sonraki dönem
hadis âlimlerinin de usûl eserlerinde bu konu üzerine eğilmelerini beraberinde
getirmiştir. Bu anlamda mütavâtir hadisin bilgi ve amel değerine yönelik
efradını cami ağyarını mâni olacak şekilde önemli tartışmalara yer veren
âlimler arasında Hanefî usûlcü Serahsî (ö. 483/1090 [?]) ile Şâfiî usûlcü
Gazzâlî (ö. 505/1111) de bulunmaktadır. Dönemin meşhur fıkıh usûlcüleri
arasında yer alan bu âlimlerin kaleme aldığı eserler, sonraki dönem âlimlerinin
çalışmalarına önemli birer kaynak olmuştur. Nitekim Hanefi furû fıkhında en
meşhur çalışmalardan biri olan el-Mebsûṭ adlı eser, Serahsî tarafından kaleme
alınmıştır. Şafiî usûlcüsü Gazzâlî ise Eş‘arî kelâmcısı olmakla ve fıkıh usûlü sahasında önemli eserler telif
etmiş olmakla çok sayıda âlimi görüşleri ile etkileyebilmiştir. Bu çalışmada mütevâtir
haberlere yönelik Hanefî ve Şafiî fıkıh usûlcülerinin yaklaşımları, mukayeseli
olarak Serahsî ile Gazzâlî ekseninde ele alınacaktır. Bu iki âlimin seçilme
nedeni, onların hem kendi mezhepleri içerisindeki ve hem de umûmî olarak diğer
âlimler arasındaki şöhretlerine binaendir. Bu alimlerin mütevâtir haberlere
yaklaşımları arasında kısmen farklılık olsa da mezhebî sâiklerin bu âlimlerin
konuya ilişkin değerlendirmelerinde etkili olmadığı, bilakis haber
anlayışlarının birbirlerine çok benzediği, meseleleri tartışırken aynı
argümanlardan istifade ettikleri tespit edilmiştir. Buradan hareketle iki sünnî
mezhebin önemli temsilcilerinin mütevâtir habere dair yaklaşımlarının büyük
oranda aynı olduğu ve aynı kaynaklardan beslendiği söylenebilir.