INTERNATIONAL CONFERENCE ON STEM AND EDUCATIONAL SCIENCES, Muş, Türkiye, 3 - 05 Mayıs 2018, ss.235
Kişinin doğasına yönelik bir analiz yapıldığında onun ontolojik anlamda birbirinden farklı olan iki entiteden oluştuğu söylenebilir: Zihin/Ruh ve Beyin/Beden. Burada kişinin bilişsel/entelektüel uğraşlarının taşıyıcısı zihin iken; onun mekanda yer kaplayan ve fiziksel bir bileşen olan tarafı ise beyni/bedeni/dir. O halde, kişinin salt fiziksel bileşenlerin toplamından ibaret olmayan ve özsel nitelikleri tamamıyla birbirinden farklı olan (birbirine indirgenemeyen) zihin ve bedenden oluştuğu rahatlıkla söylenebilir. Hiç kuşkusuz zihin ile beyin arasındaki bu ontolojik ayrışmanın en önemli temsilcilerinden biri Descartes’dır; ve ona göre maddi bir bileşen olan beyin/beden doğal olarak bir mekanda bulunan (yer kaplayan) ve bilişsel/zihinsel unsurlar içermeyen bir entitedir. Zihin ise herhangi bir mekan kaplamayan ve (düşünceler, duygular, algılar, istekler gibi) bilişsel olgular içeren bir entitedir. Hiç kuşkusuz burada kişinin bütün bilişsel/entelektüel uğraşlarının temel taşıyıcı olan zihin kişin özsel parçasını oluştururken; bedeni ise onun olumsal olan tarafını oluşturmaktadır.
Elbette, kişinin ontolojik anlamda birbirinden bağımsız olan iki parçaya sahip olması bir şeydir, bu her iki parçanın birbiriyle etkileşim içinde olduğunu söylemek başka bir şeydir. Burada her ne kadar Zihin ve beyin özsel olarak birbirine indirgenemeyen iki varlık olsa da bunlar arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Belirli zihin olayları belirli beyin olaylarına neden olduğu gibi belirli beyin olayları da belirli zihin olaylarına neden olmaktadır. O halde, zihin ile beyin arasında karşılıklı bir etkileşimin olması kaçınılmazdır. Pekala ontolojik anlamda birbirinden bağımsız olan zihin ve beyin arasında gerçekleşen bu karşılıklı etkileşimin mahiyeti nedir? Söz konusu etkileşime ilişkin tatmin edici bir açıklama mı getirilecektir, yoksa bu etkileşim bir sır olarak mı kalacaktır?
Zihin-beyin etkileşiminin doğasını açıklamanın insanın epistemik sınırlarını aştığını ve bu durumun bir sır olarak kalacağını varsayan yaklaşımların olduğu açıktır. Pekala insanın epistemik sınırlarını aştığı söylenen böyle bir duruma ilişkin felsefi bir analiz yapmanın imkanı yok mudur? Bir şeyin bilimsel verilerden hareketle açıklanamıyor olması onun hiçbir açıklamasının olmadığı anlamına mı gelir? Sözgelimi, teistik bir zeminden hareketle zihin-beyin etkileşiminin neliğine ilişkin bir açıklama yapılamaz mı? Zinin-Beyin etkileşimini sağlayan doğal nedensel bir bağın olmaması Tanrı gibi bir referansa başvurmayı zorunlu kılmaz mı?
Hiç kuşkusuz Zihin ve beyin arasında gerçekleşen bu karşılıklı etkileşimin (her-şeyi bilme, her-şeye gücü yetme gibi) mutlak sıfatlara sahip olan bir Tanrı tarafından sağlandığını; bunun Tanrı’nın müdahalesiyle gerçekleştiğini söylemek bu etkileşimi bir sır olarak kabul etmekten daha anlaşılır bir durumdur. O halde, zihin ve beyin arasında gerçekleşen bu nedensel bağın ancak Tanrı tarafından sağlanabileceği düşüncesi bu çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Kısacası, doğası gereği bilimsel bir zeminden hareketle açıklanamayan bu karşılıklı etkileşimin doğasını mutlak sıfatlara sahip bir varlık (Tanrı) referansından hareketle açıklamak daha anlaşılır bir durumdur.